31 Ocak 2014 Cuma

amcam oswald - roald dahl





kitaptan kısa bölüm... 


 ''kim var orada ?'' diye bağıran bir ses geldi kulübenin arkasından . yüksek tonlu ama oldukça gıcırtılı bir erkek sesiydi . aman tanrım , adam resmen hadım diye düşündüm . 
''sen misin charlotte ?'' diye sordu cızırtılı ses . 
yüzde yüz iktidarsız olan bir adama ''böcek'' nasıl bir etki yapacak diye düşündüm .
''charlotte !'' diye yineledi . ''ne yapıyorsun ?''
derken kocaman sakallı , kemikli , uzun boylu yaratık , kulübenin arkasından , bir elinde bahçe makasıyla çıkageldi . ''kim olduğunu öğrenebilir miyim ?'' diye sordu .''burası özel bir mülktür''
''genel tuvaleti arıyordum'' diye yanıtladım . 
''ne bok karıştırıyorsunuz küçük hanım ?'' diye sordu . ''barakama girdiniz . ne çaldınız ?''
''hiçbir bok çalmadım'' dedim . ''ille de bilmek istiyorsanız söyleyeyim : size bir armağan sunmaya gelmiştim''
''armağan , ha ?'' dedi biraz yumuşayarak .
paketten üzüm salkımını çıkarıp uzattım . ''bu cömertliğinizi haketmek için ne yaptım acaba ?'' diye sordu . 
''tiyatroda bana çok büyük bir zevk verdiniz'' dedim . benim de karşılığında size bir şey vermemin güzel olacağını düşündüm . işte hepsi bu . buyurun , bir tane deneyin . 
 en alttaki üzümü koparıp ona ikram ettim . ''gerçekten çok lezzetli''
bir adım ilerleyip üzümü aldı , dudağına sarkan kılların arasından ağzına attı . ''fevkalade ,'' dedi . ''bir muscatel ,'' sarkık kaşlarının altından bana bakarak , ''iyi ki çalışmıyordum , küçük hanım , üzüm olsun olmasın sizi kapı dışarı ederdim . şu sırada güllerimi buduyordum''
''izinsiz girdiğim için özür dilerim ,'' dedim . ''beni bağışlar mısınız ?''
''dürtülerinizin saflığından emin olunca sizi bağışlarım''
''bakire meryem kadar temizim'' dedim .
''sanmıyorum ,'' dedi . ''bir kadın herhangi bir çıkarı olmadıkça bir adamı ziyaret etmez . bunu oyunlarımda çok kez belirtmişimdir . kadın , yırtıcı bir hayvandır , madam . erkekle beslenir''
''ne aptalca bir söz ,'' dedim . ''avcı olan erkektir''
''hayatımda asla bir kadın avlamadım ,'' dedi . ''kadınlar beni avlarlar . tabanları yanmış tilki gibi kaçarım . açgözlü yaratıklar ,'' diye ekledi üzümün çekirdeğini tükürürken . ''açgözlü , yırtıcı , obur hayvanlar''
''haydi canım siz de  ,'' dedim . ''herkes iyi kötü biraz avlanır . kadınlar erkekleri evlenmek için avlarlar , ne kötülük var bunda ? ama erkekler kadınları sırf onlarla yatmak istedikleri için avlarlar . bu üzümleri nereye bırakayım ?''
''içeriye kulübeye koyarız ,'' diye yanıtladı elimden alırken . barakadan içeri girdi , ben de onu izledim . dokuz dakikanın geçmesi için dua ediyordum . koltuğuna oturdu ve yine o kalın sarkık kaşlarının altından beni süzmeye başladı . ben de hemen ortalıktaki tek sandalyeyi alıp oturdum .
''oldukça esprili bir kişisiniz ,'' dedi . ''espriden  hoşlanırım''
''kadınlar hakkında bir sürü saçmasapan şey söylüyorsunuz ,'' dedim . ''sanırım kadınlar hakkında en öenmli şeyi bilmiyorsunuz . hiç tutkulu bir aşka yakalandınız mı ?''
''işte tipik kadınca bir soru ,'' dedi . ''benim için bir tek tutku vardır . zeka bir tutkudur . aklın canlılığı bence ne büyük tutkudur''
''fiziksel tutkular ne olacak ?'' dedim . ''onlara hiç şans tanımıyor musunuz ?''
''hayır madam . tanımam . örneğin , descartes , tutkuluydu . casanova'ya oranla hayattan çok daha zevk aldı ve çok daha tutkuluydu''
''peki , ya romeo ile juliet ?''
''çocuksu aşk ,'' dedi . ''yüzeysel bir saçmalık''
''sizin sezar ile kleopatra'nızın , romeo ile jüliet'ten daha güzel bir oyun olduğunu mu söylemek istiyorsunuz ?''
''kuşkusuz ,'' dedi . 
''yaa , çok sinirsiniz mr. shaw''
''siz de öylesiniz , küçük hanım''

cthulhu'nun çağrısı - h. p. lovecraft





mediko hypnoz - özcan tezel





9 Ocak 2014 Perşembe

eroin güncesi - kanat güner






kitaptan kısa bölüm... 


sıradışı evliliğimiz sıradan , daha doğrusu bizim için sıradanlaşan kavgalarla kör topal sürüyordu . kendimizi bir cins leyla ile mecnun sanıyorduk . alkolik leyla ve hapçı mecnun birara az daha anne-baba oluyordu . sağ yumurtalığım olmadığı , seks minimumda yaşandığı , takvime dikkat edildiği (aslında o kadar çok içiyor , filmi o kadar çok koparıyordum ki ; takvim bayağı zor durumdaydı) halde gene hamile kalmıştım . tuhaf bir şekilde , bebeğin ikiz olduğunu düşünüyordum , hatta emindim . ilk gebelikte yaşayamadığım annelik psikolojisini şimdi iki kat güçlü hissediyordum . fizyolojik ayrıntıların hepsini hem ben hem çetin heyecanla ve korkuyla yaşıyorduk . bu süre içinde memelerim irileşmiş , bayağı da kilo almıştım . kürtaj parasını toparlayana kadar bebek veya bebekler de bayağı büyüdüler . en sonunda istanbul'un en beceriksiz jinekoloğunu bulup , o aptal jinekoloji masasında bir kez daha bacaklarımı açıp , gözlerimi kapayıp , dişlerimi sıktım . her şeyin bittiğini sanmıştık ama kadın işini becerememiş ve ben üç gün boyunca adeta doğum yapar gibi kalan parçayı rahmimden atmaya uğraşmıştım . son kuruşumuza kadar verdiğimiz için tekrar araba tutup doktora gidemiyorduk . hayatımın en sancılı üç günüydü . ilk gece çetin'le sabaha kadar bebeklerimiz için gzöyaşı döktük . üçüncü gün ayağa kalkıp okula gittiğimde , önce hocadan sert bir fırça yedim . sonra kötü haberle bok gibi kaldım : tekrar kürtaj dedi hoca ! ölecek bile olsaydım tekrar o masaya yatamazdım . organizmam kendi işini kendi halletti ve ben ikinci bir bakirelik dönemine girdim . 

bütün bu yaşadıklarım beni gittikçe daha dengesiz , daha boşvermiş , daha çıkıntı yapıyordu . arada sırada içebildiğim esrar , sakinleştirip neşelendirdiği için çok hoşuma gidiyordu . alkolden uzak durmam gerektiğini biliyrodum ama beceremiyordum . ama bütün bunlar yine de normal sayılabilirmiş ; stad konserlerinin olduğu o yaza kadar ben yine de normalmişim . nefret ettiğim o aptal toplumu biraz olsun yakalayabiliyormuşum . daha doğrusu çetin'e olan aşkım , onu kaybetme korkum beni dizginliyormuş . 

ve nihayet kaçınılmaz olan , yüzlerce defa kenarından sıyırdığım kadın-erkek ilişkisinin o meşhur çıkmazını da yaşayınca , yıllardır düğüm düğüm örmeye çalıştığım sıradan insan kazağı hızla sökülmeye başladı . gardrobumu yeniden renk renk deli gömlekleriyle doldurdum . bunu yaparken de , hayatımda hiç olmadığım kadar gayretli , istikrarlı ve hevesliydim . zıvanadan çıktığım da söylenebilir , doğallığıma döndüğüm de... 

3 Ocak 2014 Cuma

kraliçe sisi - ümit oğuztan







kitaptan kısa bölüm... 

kulağında küpeyle okula gittiği için ,  bulucinlerle okula gitmekte ısrar ettiği , ablasının buluzlarını cekedinin altına giydiği , çoğu zaman annesinin ve ablasının broşlarını giysilerinin üzerine yerleştirip gezdiği , takma kirpikler taktığı için , sürekli olarak öğretmenlerinden azar işitmiş , tokatlar yemişti . birkaç kez annesi okula çağırılmış , sonuç alınamadığı için babası da , öğretmenler tarafından okula davet edilmişti . hiçbirisi sonuç vermediği için , okuldan bir hafta uzaklaştırılma cezası verilmişti . bütün bunlara rağmen , ortaöğrenim sona eriyordu . bugün diplomaların verileceği gündü . hakan , gardrobunun karşısına geçmişti ve okulun diploma törenine giderken ne giyeceğini düşünüyordu . artık katı kuralları olan bütün öğretmenleriden kurtukacaktı . annesinin yatak odasına geçti , gizlice gardrobunu açtı ve en güzel en yeni eteklerinden birisini seçerek aldı . odasına girip giyindi... eteği bir gazete kağıdına sardıktan sonra evden çıkıp okulunun yolunu tuttu .

okulun bahçesinde her sınıf bir sıra oluşturmuştu . diplomalarını alacak olanlar , heyecan içinde sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı . okulun müdürü , bahçeye kurduğu kürsüden önündeki mikrofona doğru  dudaklarını yaklaştırarak tek tek isimlerini okuyor , yanına çağırıp diplomaları dağıtıyordu . şişman , saçları dökükü , yaşlı müdür , dudaklarını önündeki mikrofona yaklaştırdı , sanki mikrofonu öpmek için eğilmiş gibiydi . elindeki diplomanın üzereinde yazan ismi gözlüklerinin camları yardımıyla okudu : 

-- hakan algit...hakan algiit...

 arkadaşlarıyla birlikte sırasını beklemekte olan hakan , adının tekrarlandığını duyunca arkadaşlarının arasından hızlı adımlarla sıyrılıp kürsüye doğru yürüdü . okulun bahçesinde toplanmış olan bütün öğrenciler kahkahalarla gülüyorlardı ! bahçede toplanmış olan okulun öğretmenleri de , şaşkınlık içindeydiler , bir kısmı gülüyorlar , bazılarıysa çatık kaşlarla bakıyorlardı . kürsüde bulunan okulun müdürüyse , yanına yaklaşmakta olan hakan'a gözlüklerinin üzerinden şaşkınlık içinde bakıyordu . hakan , üzerinde annesinin eteği , kulağında küpeleri , şık bir kadın buluzu ve takma kirpikleriyle bir kadından bile daha kıvrak yürüyüşüyle salına salına yaklaşıyordu kürsüye . müdürün yanına giderek diplomasını almak için elini uzattı gülerek .  okulun tecrübeli , yaşlı ve babacan müdürü hiçbir şey söylemeden diplomayı uzattı . hakan :

-- teşekkürler şekerim....

diye karşılık verdikten sonra , aynı rahatlık ve kadınsı yürüyüşüyle sıradaki yerine doğru yürüdü . bütün öğrenciler gülüşüyorlardı . birkaçı ıslık çalmaya başlamışlardı . okulun müdürü önündeki mikrofona doğru uzandı ve bağırışmalarına son vermelerini istedi . hiç kimsenin müdürün sözlerine aldırdığı yoktu .